Goodreads Puanı: 4.45
Kitabın Orjinal Adı: Making Faces
Yazar: Amy Harmon
Sayfa Sayısı: 376
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Türü: Romance, New Adult, Contemporary
Bu yorumu video değil de yazı olarak yapmamın nedeni saçlarımın iğrenç olması ve şu an video çekmeye üşenmem. Umarım nasıl yapıldığını hatırlayabilirim. Başlayalım!
Tersyüz küçük bir kasaba olan Hannah Lake'de geçiyor. Fern Taylor geç yaşta çocuk sahibi olan bir ailenin mucizesi, Bailey Sheen ise "Duchenne kas distroifisi" -insanın kaslarının zayıf düşmesine neden olan bir hastalık- nden muzdarip bir çocuk, bu ikisi kuzen ve Fern, Bailey'nin ihtiyaçlarını daha o söylemeden yapmayı alışkanlık haline getirmiş. Harika bir ikililer anlayacağınız.
Ambrose Young ise güreş takımının kaptanı, 1.97 boyunda falan ve çok yakışıklı biri. Omuz hizasında saçları var böyle. Ana aşk adamımız o aslında, ama bence Bailey daha hoştu. :D
Neyse, konuya gelecek olursak: Fern, Ambrose'a aşık. Rita -Fern'in Bailey hariç en yakın arkadaşı- Ambrose'la çıkmak istiyor ve Fern, Rita adına aşk mektupları yazıyor Ambrose'a. Ambrose da bunu öğrenince çileden çıkıyor.
Uçurtmalar mı, balonlar mı?
Sonracığımaaa Ambrose'un vatansever yönü kabarıyor 11 Eylül olayları sonrası ve askere yazılıyor 5 arkadaşıyla beraber. Ve sonunda geri dönüyor ama ne geri dönüş... Güzelliğini ve çok daha fazlasını kaybetmiş olarak. Kasabada herkesten kaçıyor ama sonunda Fern ve Bailey'le arkadaş oluyor. Spoiler vermek istemiyorum, o yüzden konuyu buraya kadar bilseniz yeter.
Zeka mı, güzellik mi?
Bu kitaba bayıldım. Aşk kitabı değil bu kitap. Yani sadece bir aşk kitabı değil. Arkadaşlık, fedakarlık, kayıplarla başa çıkmak ve yaşamın anlamı üstüne kurulu bir hikayeye romantizm eklenmiş, farklı olay örgüleriyle toplumun farklı insanlarına ışık tutulmuş.
Fern'e bayıldım. Kızıl saçlı, cılız, diş telli ve gözlüklü bir kızdan yuvarlak hatları ve bembeyaz dişleri olan güzel bir kadına dönüştüğünü kabul etmeyen Fern kendini Ambrose'a yakıştıramıyor. Aşk romanları okuyor ve yazıyor, duygusal ve anaç biri. Aynı zamanda zeki de. Okuduğum en tatlı kız karakterlerden biriydi.
Ambrose ise çok yakışıklı iken savaşın sonrasında birden çirkin birine dönüşüyor - Fern için öyle değil tabi. Ama bu çirkin Ambrose da kendini yeni, güzel Fern'e yakıştıramıyor. Çıkmazdalar yani. Ama Ambrose da Fern'e karşı boş değil.
Bailey ise... Ahhh Bailey! Kitabın asıl yıldızı oydu bence - başkalarının da dediği gibi. Böyle tatlı, fedakar, ölümle barışık bir karakter göremezsiniz. Öyle diyim. Bu üçlünün hepsini çok sevdim - aralarında en az sevdiğim Ambrose olsa da.
Yan karakterler de harikaydı. Hepsini sevdim. Ve Becker'dan ölesiye nefret ettim.
Sonuç olarak kitap çok dokunaklı ve harikaydı. Hepiniz okuyun. HEPİNİZ. Ben normalde aşk romanı okuyan biri değilim ama kitaba bayıldım. Kitaptan harika bir alıntıyla veda ediyorum. (Aslında tüm kitap alıntı gibi.) Yabancı Yayınları'nın sponsorluğuyla yaptığımız çekiliş de en aşağıda. :D
Hepimizin yüzünü Tanrı yarattıysa benimkini
yaratırken kahkahalarla gülmüş müdür?
Yürüyemeyen bacaklar; göremeyen gözler yaratır
mı?
Başımdaki saçları serseri bir isyankarlık
içinde ayaklanana kadar dalgalandırır mı?
Sağır bir adamı daha da bağımlı yapmak için
kulaklarını kapatır mı?
Görünüşüm bir tesadüf mü, yoksa sadece kaderin
bir cilvesi mi?
Beni böyle O yarattığına göre, nefret ettiğim
şeyler için O'nu suçlamam uygun düşer mi?
Her aynaya baktığımda daha da kötüleşen
kusurlar için,
İçimde fark ettiğim kötülük için, tiksinti ve
korku için,
Bizi anlayamadığım bir neden yüzünden, kendi
zevki için mi şekillendirir?
Hepimizin yüzünü Tanrı yarattıysa benimkini
yaratırken kahkahalarla gülmüş müdür?